Modern-ulusal devletler öncesi bir uygulama olan dâhili gümrük vergisi Fransa'da 1789'a, Kara Avrupası'nda ise 19. yüzyıl sonlarına kadar yürürlükte kalmıştır.
Osmanlı'da ise tedricen kaldırılmakla birlikte 20. yüzyıl başlarına kadar varlığını sürdürmüş olan dâhili gümrük vergileri, bir ülkenin sınırları içerisindeki ticaretin vergilendirilmesi anlamına gelmektedir.
Osmanlı İmparatorluğu'nda gümrük vergisinin uygulandığı sınır kavramı karadan denize veya denizden karaya geçişlerin gerçekleştiği hattır.
Denizden karaya çıkışta ödenen gümrük vergisi "âmediye", karadan denize geçerken ödenen gümrük vergisi ise "reftiye" olarak adlandırılmıştı.
Osmanlı İmparatorluğu'nda dâhili gümrük uygulamaları daha çok ticaretin yoğun olduğu şehirlerde ve limanlarda yoğunlaşmıştır. Ancak, bunun yanında düşük yoğunluklu ticarete sahip olan bazı şehirlerde de uygulanmıştır.
Şehir ve çevresinde bulunan kasaba ve köylere gelen mallar eğer şehrin sınırları içerisinde satılacaksa dâhili gümrük vergisi alınmış, eğer gelen mallar, o şehir ve çevresi içerisinde satılmayıp transit geçiş yapacaklarsa da "bacadı" verilen, malların 1/10'u ile 1/50'si arasında değişen tutarlar üzerinden vergi alınmıştır.
Gümrüğün yer aldığı şehir içerisinde üretilip satılan ürünlerden ise dâhili gümrük vergisi alınmamıştır. Gümrükten vergi ödeyerek geçmiş bir tüccara "edâ tezkiresi" verilmiş ve aynı tüccar başka bir gümrüğe rastladığında kendisinden tekrar vergi alınmamıştır.